28 Ağustos 2016 Pazar

Günebakan





Günebakan insanlar tanıyorum.

Sadece iyiye bakan, güzele bakan ve güzeli gören. Tıpkı günebakan çiçeği gibi.

İyiden yana, güzelden yana, güneşten yana…

Hayat dolu.

Bazen bir gülümsemesi , bazen bir sözü kafi olan. Hayat saçan.

Yasemin Semerci
Heidelberg / 20 Ağustos 2016

9 Ağustos 2016 Salı

Zamanda Yolculuk (1)

Zaman makinesi mucidi Profesör Eser Zaman, makinenin bir an önce test edilmesi için sabırsızlanıyor ve zaman yolculuğunu insanların geçmişlerindeki kilit bir ana dönmeleri için kullanmayı ümit ediyordu. İlk hedefi yaşını almış, istediği kriterlerde olan kişilerle yolculuk yapıp,makinenin istediği gibi çalıştığına emin olmaktı. Şimdilik bu aşamaları sadece Profesör ve Asistanının yönetimindeydi.
Yolculuklar en az iki kişiyle yapılabiliyordu. Tabi öngörülen buydu ama sürecin doğru işleyip işlemediği yapılan deneyler sonucunda belli olacaktı.
Profesör elemeler konusunda hassas davrandığından, çevresindekilerle yaptığı görüşmelerde de ince eleyip sık dokumuştu. Ek olarak yerel bir ilan vermek aklına geldi ve verdiği ilanda aradığı iki kriteri sıraladı.

Ø  Evrende kimseye küs olmayan / beddua etmeyen
Ø  Güzel bakmayı bilen ve isteyen

Profesör Eser Zaman adayların başvuru mektuplarını incelerken, asistanı Sakin Sorgulayan dayanamayıp sordu:
-Kusura bakmayın hocam ama ‘ evrende kimseye küs olmayan ve beddua etmeyen ’ kriterinin zaman makinesinde yolculuk yapmakla alakası nedir anlayamadım, dedi.
-Bunda anlaşılmayacak ne var oğlum? dedi Profesör ve devam etti ;
-Ben hak/hukuk bilen ve hak yemekten korkan insanım. Bunlar sürprize açık deneyler oluyor. Olmaz ya hani, eğer bir hatamız, bir yanlışımız olursa, tutup bize beddua etmesin. Haklı olur bedduasında ve hem ona hem bize dokunur zararı sonra,işlerimiz sarpa sarar Sakin, dedi. Asistanı Sakin, Profesörün dediklerine gülümsedi sadece.
Ertesi gün Profesör ilana başvuran adaylarla yaptığı görüşmeler sonucunda bir karara vardı ve 83 yaşındaki Prof. Dr. Devran Döner Dedeyi zamanın ilk yolcusu olarak seçti. Dede, çevresinde başarılarıyla bahsedilen, saygı duyulan bir beyin cerrahıydı.
Dedenin seçilmesinde en büyük etken de, kendisine yüklenen sıfatlardan nasıl rahatsız olduğundan bahsetmesiydi. Hatta bir sohbetlerinde yine bu çok sayıda başarılı operasyona imza atmış, onlarca kitabı olan, başarılı doktor diye bahsedilmesinden konu açılınca tutamadı kendini. 
-Keşkeleri hiç sevmem, lakin şu hayatta tek keşkem o sıfatları kazanmak için harcadığım zaman. Keşke diyorum evet ilk kez keşke, keşke daha erken fark etseydim dünyanın dönüş hızını, dünyanın o kadar emeği hak etmediğini. Asıl kazanmam gerekenin bu dünyada olamayacağını anlayamadım, en azından o sıfatlarda yüreğimle ilgili bir şeyler yer alsaydı keşke, dedi  ve cümlesini tamamlayıp dalgın dalgın uzaklara baktı yine. Canı sıkıldığında ve geçmişe dönmek istediğinde hep o gözler dalgın dalgın bakıyordu gökyüzüne.
Profesör Eser Zaman ve Asistanı Sakin Sorgulayan, Devran Döner ile yaklaşık bir hafta birlikte vakit geçirdiler. Hem onlar dedeye işleyişi, makinenin çalışmasını ve ne yapmak istediklerini anlattılar, hem de dededen geçmişini dinlediler. Onun için yolculuk yapacağı en iyi tarihi seçmek için uğraşıyordu Profesör ve Asistanı. Yaptıkları münazaralardan sonra Devran Döner için Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 5. Sınıftayken fakültede büyük bir kalabalığa, ‘’ dünya ve başarı ‘’ adlı sunum yaptığı günün en  uygun zaman olduğuna karar verdiler.

Son görüşmelerinin ardından 3 gün geçmiş ve yolculuk zamanı gelip çatmıştı. 
Aylardan Ekim ve ayın 13' üydü.

Profesör, Asistanı Sakin ve Devran Dede sabah erkenden Tarihi Sarıyer Börekçisi ’ nde buluştular.
4 katlı börekçinin giriş katından sonra ilk katı caddeye ,diğer katları ise denize bakıyor ve martılar da camın kenarına konup boynunu hafif sağa eğerek insanları izliyorlardı.
Devran Dedenin çocukluğu burada geçmişti ve lise yıllarında yakın iki arkadaşıyla birlikte okuldan kaçıp sıkça buraya gelirdi. En üst kata çıktılar. Dede gülümsedi ve gökyüzüne bakarak;
-Denizin en güzel görüldüğü, martı sesinin en iyi duyulduğu yerdir burası, dedi.
Garsona girişte verdikleri siparişleri olan kıymalı üzümlü börekleri  ve yanında cam bardakta çayları gelmişti çok beklemeden. Üçü de denize bakıp, martı sesini adeta içine hapsetti. Şekersiz içtikleri çaylarından, gözleri kapalı  birkaç yudum aldılar. Dede, bir süre daha gözleri kapalı bekledi. Bu çocukluğunda keşfettiği mutlu anı gözlerini kapatarak yüreğine hapsetme oyunuydu. Başka bir zamanda aynı anı anımsamak kolaylaşıyordu belki de böyle yapınca. Sakin yine çok sakin ve sessizdi. Sohbetlerini dinliyor ve gülümsüyordu. Yolculuğa katılacak olmamasının da hüznü vardı üzerinde. Profesör sistemi iyi bilen Sakin’ e, dışarıdan kontrol için kalmasının ilk aşamada daha uygun olacağından bahsetmiş, Asistanı Sakin de buna hak vermişti.

Çayları bitince ofise doğru hareket ettiler...

Yasemin Semerci
Vitrin Hayatı Paylaş /Almanya / Ağustos 2016