6 Kasım 2016 Pazar

sonbahar ve sarı yapraklı ağaçlar

En çok sevdiklerimizi not ediyorduk ya hani, benim listeme " sonbahar ve sarı yapraklı ağaçlar " maddesini de ekliyorum.
Sonbahar çok güzel bir şey değil mi ?
O sarı, kahverengi,kırmızı yaprakların yollarda önüne düşmesi...
Sanki sen etrafa bakmayı ve mucizeleri fark etmeyi unutursan diye hatırlatma gibi düşer süzülerek önüne..
Sonbahar; Ilık ılık, kimseyi küstürmeyen, aynı sıcaklıkta bakan ve rengarenk.

3 Kasım 2016 / Frankfurt
Yasemin Semerci

28 Eylül 2016 Çarşamba

Uzak/Yakın

Mavi birlikte olunca güzeldi.
Birlikte olmak; aynı fotoğrafta olmak, aynı şehirde olmak ya da yanında olmak değildi bizim için.
Uzak da olsa, yakında olsa yüreğinde olmaktı.

Yasemin
Eylül 2016 / Frankfurt

Zamanda Yolculuk 2

...
Zaman makinesi Sarıyer’den Rumeli Kavağı’na giderken Telli Baba türbesinin yanında, tek katlı ofisteydi ve ofisin manzarası bakmakla doyulamayacak cinstendi.  3 nolu kapıyı açıp hemen içeri girdiler.
Önce manzarayı biraz izlediler. Profesör ve Dede yine uzaklara dalınca, Sakin, sakince seslendi ,

-Haydi başlayalım mı artık gençler?

Ardından deney için Dede ve Profesör zaman makinesinin içerisine girdi.
Mekanizmanın metal kapıları kapandı. Dede ve Profesör de kollarına zaman makinesiyle bağlantı kurabilen saatlerini taktılar. Saatlerinin üzerindeki ilk tuşa aynı anda bastılar. Ve birden dedenin 5. Sınıfta Sonbahar zamanı okulun bahçesindeki görüntüsü  metal kapının iç taraftaki aynalarına yansıdı. Yirmili yaşlarda, esmer, uzun boylu, siyah gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Gerçi şimdiki halinden tek farkı yüzündeki çizgiler ve biraz daha yavaş yürümesiydi belki de, kalbindeki değişimi saymazsak.
Son onay tuşuna dışarıda bulunan asistan Sakin Sorgulayan’ ın basmasıyla birlikte Dede artık yerinde değil, ekranda yansıyan yirmili yaşındaki öğrenci Devran Döner’in ta kendisiydi ve yanında küçük kardeşi gibi duran Eser Zaman vardı. Genç  Eser , genç ve henüz ünvanları olmayan Devran’a  dönerek,

-Güzel bahçeymiş, dedi.
-Sen bir de okul kantininin manzarasını görmelisin, diye yanıtladı Devran. 

Hastane kantininin olduğu bahçeden çıkıp biraz yürüdükten sonra sağa döndüler.
Yokuş aşağı inerken, Nöroloji ve Çocuk Kliniklerini geçerek, merdivenlerden aşağı indiler. Genel Cerrahiyi de geçip, merkez binanın altıncı katında okul kantinine çıktıklarında karşılarında bilardo masalarının etrafında genç öğrenciler duruyordu. Boydan boya olan camlardan ise harika bir deniz manzarası görülmekteydi.
Devran bilardo oynayan arkadaşının yanına giderek, selam verdi. Arkadaşı da gülümsedi.

- Nerdesin oğlum sen, bütün gün ortalarda görünmedin merak ettim, dedi Devran’a.
-Geldim işte, Asıl Muhatap’ı gördün mü ? Konuşmam gerekiyor, dedi.
- Ne yapacaksın Asıl’ ı ? Sen daha dün o kızla kavga etmedin mi ? Bilmiyor musun o kız bu dünyaya ait değil. Sana söylüyorum bak, okul bitince sınavı bile kazanamaz o kız. Doktor bile olamaz.
- Öyle olmadı.  Aksine kazandı ama buna rağmen, bu fakülte yerine , sevdiği başka bir işi yapmayı seçti ve hep ‘’ iyi insan, güzel insan ‘’  diye bahsedildi ondan.
-Ne saçmalıyorsun sen ?

Yanında duran Eser, Devran’ ın koluna dokunduğunda kendine geldi ve toparladı.

-Yani, mesela olamaz mı diyorum, her şey olabilir. Belki de bizden başarılı olacak, belki başka bir yol çizecek kendine. Neyse, ben gitmeliyim, diyerek Oditoryuma doğru ilerledi Devran yanında Eser’le birlikte.
Kapıda telaşlı şekilde hocası Prof. Dr.Bilgi Bekleyen karşıladı Devran’ı.

-Nerde kaldın oğlum? Provaya da gelmedin .Neyse hazırlığın tamam değil mi ?
-Evet hocam su gibi.’ dedi Devran. Hocası gülümseyerek sırtını sıvazladı. Devran okulun en çalışkanı olduğu için, huysuzlukları olsa da hocası tarafından hep takdir görmüştü.
-Haydi salon doluyor, birazdan sahneye çağırılacaksın, dedi. 

Ve sırası gelince, Devran sahneye çıktı, herkesi selamlayıp konuşmasına başladı…
.......

Yasemin Semerci
Vitrin Hayatı Paylaş/ Eylül 2016 / Almanya

2 Eylül 2016 Cuma

Kaybolmak

Her kaybolduğunda güzel bir durak buluyor seni.
Tesadüf diye bir şey yok.
Kaybolman gerekiyor demek.
Bir günebakan tarlası , yeşil bir yol, güzel bulutlarla bir tablonun içinde buluyorsun bazen kendini.
Belki de ressam yolu çizdikten sonra diyor ki;
- Hımm... Haydi şimdi şuraya da güzel bir insan çizelim.  Kaybetsin yolunu, sonra bu güzellikleri keşfetsin ve gördüğü her güzellik için de ressama teşekkür etsin. ♥
Yasemin Semerci / 1 Eylül 2016 
#kaybolmak #sükür#ressam#sanat#tevafuk

28 Ağustos 2016 Pazar

Günebakan





Günebakan insanlar tanıyorum.

Sadece iyiye bakan, güzele bakan ve güzeli gören. Tıpkı günebakan çiçeği gibi.

İyiden yana, güzelden yana, güneşten yana…

Hayat dolu.

Bazen bir gülümsemesi , bazen bir sözü kafi olan. Hayat saçan.

Yasemin Semerci
Heidelberg / 20 Ağustos 2016

9 Ağustos 2016 Salı

Zamanda Yolculuk (1)

Zaman makinesi mucidi Profesör Eser Zaman, makinenin bir an önce test edilmesi için sabırsızlanıyor ve zaman yolculuğunu insanların geçmişlerindeki kilit bir ana dönmeleri için kullanmayı ümit ediyordu. İlk hedefi yaşını almış, istediği kriterlerde olan kişilerle yolculuk yapıp,makinenin istediği gibi çalıştığına emin olmaktı. Şimdilik bu aşamaları sadece Profesör ve Asistanının yönetimindeydi.
Yolculuklar en az iki kişiyle yapılabiliyordu. Tabi öngörülen buydu ama sürecin doğru işleyip işlemediği yapılan deneyler sonucunda belli olacaktı.
Profesör elemeler konusunda hassas davrandığından, çevresindekilerle yaptığı görüşmelerde de ince eleyip sık dokumuştu. Ek olarak yerel bir ilan vermek aklına geldi ve verdiği ilanda aradığı iki kriteri sıraladı.

Ø  Evrende kimseye küs olmayan / beddua etmeyen
Ø  Güzel bakmayı bilen ve isteyen

Profesör Eser Zaman adayların başvuru mektuplarını incelerken, asistanı Sakin Sorgulayan dayanamayıp sordu:
-Kusura bakmayın hocam ama ‘ evrende kimseye küs olmayan ve beddua etmeyen ’ kriterinin zaman makinesinde yolculuk yapmakla alakası nedir anlayamadım, dedi.
-Bunda anlaşılmayacak ne var oğlum? dedi Profesör ve devam etti ;
-Ben hak/hukuk bilen ve hak yemekten korkan insanım. Bunlar sürprize açık deneyler oluyor. Olmaz ya hani, eğer bir hatamız, bir yanlışımız olursa, tutup bize beddua etmesin. Haklı olur bedduasında ve hem ona hem bize dokunur zararı sonra,işlerimiz sarpa sarar Sakin, dedi. Asistanı Sakin, Profesörün dediklerine gülümsedi sadece.
Ertesi gün Profesör ilana başvuran adaylarla yaptığı görüşmeler sonucunda bir karara vardı ve 83 yaşındaki Prof. Dr. Devran Döner Dedeyi zamanın ilk yolcusu olarak seçti. Dede, çevresinde başarılarıyla bahsedilen, saygı duyulan bir beyin cerrahıydı.
Dedenin seçilmesinde en büyük etken de, kendisine yüklenen sıfatlardan nasıl rahatsız olduğundan bahsetmesiydi. Hatta bir sohbetlerinde yine bu çok sayıda başarılı operasyona imza atmış, onlarca kitabı olan, başarılı doktor diye bahsedilmesinden konu açılınca tutamadı kendini. 
-Keşkeleri hiç sevmem, lakin şu hayatta tek keşkem o sıfatları kazanmak için harcadığım zaman. Keşke diyorum evet ilk kez keşke, keşke daha erken fark etseydim dünyanın dönüş hızını, dünyanın o kadar emeği hak etmediğini. Asıl kazanmam gerekenin bu dünyada olamayacağını anlayamadım, en azından o sıfatlarda yüreğimle ilgili bir şeyler yer alsaydı keşke, dedi  ve cümlesini tamamlayıp dalgın dalgın uzaklara baktı yine. Canı sıkıldığında ve geçmişe dönmek istediğinde hep o gözler dalgın dalgın bakıyordu gökyüzüne.
Profesör Eser Zaman ve Asistanı Sakin Sorgulayan, Devran Döner ile yaklaşık bir hafta birlikte vakit geçirdiler. Hem onlar dedeye işleyişi, makinenin çalışmasını ve ne yapmak istediklerini anlattılar, hem de dededen geçmişini dinlediler. Onun için yolculuk yapacağı en iyi tarihi seçmek için uğraşıyordu Profesör ve Asistanı. Yaptıkları münazaralardan sonra Devran Döner için Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 5. Sınıftayken fakültede büyük bir kalabalığa, ‘’ dünya ve başarı ‘’ adlı sunum yaptığı günün en  uygun zaman olduğuna karar verdiler.

Son görüşmelerinin ardından 3 gün geçmiş ve yolculuk zamanı gelip çatmıştı. 
Aylardan Ekim ve ayın 13' üydü.

Profesör, Asistanı Sakin ve Devran Dede sabah erkenden Tarihi Sarıyer Börekçisi ’ nde buluştular.
4 katlı börekçinin giriş katından sonra ilk katı caddeye ,diğer katları ise denize bakıyor ve martılar da camın kenarına konup boynunu hafif sağa eğerek insanları izliyorlardı.
Devran Dedenin çocukluğu burada geçmişti ve lise yıllarında yakın iki arkadaşıyla birlikte okuldan kaçıp sıkça buraya gelirdi. En üst kata çıktılar. Dede gülümsedi ve gökyüzüne bakarak;
-Denizin en güzel görüldüğü, martı sesinin en iyi duyulduğu yerdir burası, dedi.
Garsona girişte verdikleri siparişleri olan kıymalı üzümlü börekleri  ve yanında cam bardakta çayları gelmişti çok beklemeden. Üçü de denize bakıp, martı sesini adeta içine hapsetti. Şekersiz içtikleri çaylarından, gözleri kapalı  birkaç yudum aldılar. Dede, bir süre daha gözleri kapalı bekledi. Bu çocukluğunda keşfettiği mutlu anı gözlerini kapatarak yüreğine hapsetme oyunuydu. Başka bir zamanda aynı anı anımsamak kolaylaşıyordu belki de böyle yapınca. Sakin yine çok sakin ve sessizdi. Sohbetlerini dinliyor ve gülümsüyordu. Yolculuğa katılacak olmamasının da hüznü vardı üzerinde. Profesör sistemi iyi bilen Sakin’ e, dışarıdan kontrol için kalmasının ilk aşamada daha uygun olacağından bahsetmiş, Asistanı Sakin de buna hak vermişti.

Çayları bitince ofise doğru hareket ettiler...

Yasemin Semerci
Vitrin Hayatı Paylaş /Almanya / Ağustos 2016

31 Temmuz 2016 Pazar

Rengarenk

...
İlk önce geçen ay yazdığım deneyin sonucundan kısaca bahsedeceğim size.
Sevdiğimiz ve sevmediğiniz şeyler üzerine fikirler almıştık
Ve listeye göre ; genelde sevdiğimiz şeyler aslında kolay elde edeceğimiz ama vakit ayıramadığımız şeyler olmuştu.
Bir de düşünmeden söyleyemiyorduk, mutlu olduğumuz şeyleri. Fark edince önlem almak gerekiyor.
Düşünmeden mutlu olduğumuz şeyleri saymak en güzeli. Bir çırpıda şunları diyebilmek gerekiyor.
Kimlerle vakit geçirmek keyifli ve hemen yanında olmalıyım. Nerede olmak mutlu ediyor beni ?
Önce daha kolay ve maddi imkanlarla mümkün olanlardan başlayalım. 
Sonra da uzak olan yerleri yazalım. Şimdi olmasa da belki ileride gideceğimiz yerler olsun.

Sizin de özel bir yeriniz var mı ?
Televizyon izlerken aklıma geldi. 
Bence kesinlikle herkesin bir mekanı olmalı. Saklanıp, düşünüp, kafa dinlemek için bir yeri olmalı.
Hani dizilerde olur ya. Hikayenin kahramanı kaybolur ve Onun sürekli gittiği bir yer vardır.  Ve en yakın arkadaşı onlarca yeri aradıktan sonra " ben onun nerede olduğunu biliyorum" der ve Onu orada eliyle koymuş gibi bulur. Bizim de olmalı sonuçta biz de kahramanız kendi hikayemizde.
Benim birkaç mekanım var mesela. 
Huzur duymak istediğimde kendimi orada düşündüğüm ve imkanım varsa hemen oraya doğru yola çıktığım.
Tavsiye ederim.
Araştırıp , düşünüp yerlerinizi seçin.
Sonra da "neredesin" denince  " Bizim mekandayım " diyerek isterseniz ulaşılabilir olun , istediğinizde de hiç bir şey demeden ulaşılmaz olun. 

Renklendirin hayatınızı
Hayatımı renklendirmek kaderin muhteşem kurgusuyla birlikte benim elimde.
Tercihlerle şekilleniyor renkler.
Hayatımda  neye daha çok yer verirsem, o yanımda oluyor.
Huzursa istediğim, huzur peşinde koşuyorum yeşillerle.
Mutluluksa istediğim, peşindeyim ve lacivertim.
Aşksa kırmızı.
Aşkla yaşamak istiyorsam eğer, yenilmeyi de, yorulmayı da, teslim olup, ben demekten vazgeçmeyi kabul ediyorum.
Sadece tek bir aşk yok ki.
Ailene aşk duyarsın, arkadaşlarına, işine, hayatın kurgusuna, doğaya ve Yaradan' a.
Aşkın en büyük olanı O değil midir zaten ?



Renkler sizin, hayat sizin, tercih sizin.

Sevgiyle...

Yasemin Semerci
Vitrin Hayatı Paylaş Dergisi / Almanya
Yaseminli Köşe / Temmuz 2016

Neyi Özledin ?

 “ Bundan yaklaşık 17 yıl önceydi hatırlıyor musun ? ”
Zaman çok çabuk geçiyor hocam ama sen hatırlarsın.
Beni biliyorsun, hatırlamakta oldum olası güçlük çekerim, ki bu yüzdendir kağıda kaleme sarılmam. 
Neyse ki okul yılları durum analizi yaptığımız, planlarımızı anlattığımız mektuplarımızdan, yazılardan oluşan çok fazla defterimiz var. Unutmamamızı sağlıyor bu. 
“Söz uçar , yazı kalır” diye boşuna dememişler değil mi canım ? 
Az önce senin yazdığın bir mektuba denk geldim ve fark ettim ki çok zaman olmuş sana yazmayalı. 
Mektupta detaylarını okudukça , o günü anımsadım ve okul zamanı yaşadıklarımızı da.

Sabah okula üç otobüs değiştirerek varabiliyordum.Düzeltiyorum afedersin,  o zamanlar Sarıyer’ e otobüs olmadığı için sadece minibüsle gidebiliyorduk.
Sabah ders başlamadan yarım saat erken gelelim diye sabah beş bazen beş buçuk gibi yola çıkardık, iki çift sohbet edelim diye. Dünün analizini yapalım, yeni günü de güzelleştirelim diye.
Bu sırada sen vapurda, ben de otobüste yolculukta başımıza gelenleri, çevremizdeki insanları (yüzlerine bakıp analizlerimizi) kendimize göre yorumlar ve yazardık. 
Çoğu gülümsemek için yazılan, sevgi içeren şeylerdi.

Sen de Kadıköy’e gelir, oradan vapurla Eminönü’ ne ve ardından otobüsle okula gelirdin.
Dönüş yolunda ise yine birlikteydik.  
Biliyorsun o zamanlar Taksim- Sarıyer minibüsleri çalışıyordu. Kütüphanenin az ilerisindeydi Taksim minibüs durağı. Dönüşte birlikte Beşiktaş’a kadar giderdik. Stadın orada trafik yoğunsa  ve minibüsün dolmasını da beklediysek yirmi dakikayı bile bulabiliyordu bu yolculuk. 
En eğlencelisi de o yolda yaptığımız sohbetlerdi değil mi ? 
Nasıl gülerdik, nasıl mutluyduk, nasıl keyifliydi her şey.
Beşiktaş’ ta birlikte inerdik minibüsten.
İskeleye gider,  senin vapurunun gelmesini beklerdik, Sonra da 25/A Rumeli Kavağı otobüsüyle Sarıyer’e dönerdim ben. 
Yolda yine yazılar, resimler…
Resimler çöp adamlı ve günün özetini içeren içerikle yapılıyordu ve ikimizin dışında birinin ne yazılanları anlaması ne de resimleri yorumlaması mümkündü.
Tabi birbirimize taktığımız ünvan ve isimleri saymıyorum bile.Biz o zamanlar ünvanları gülümsemek için kullanırdık dostum biliyorsun.
Dünyaya daha güzel baktığımız zamanlardı. 
Ne gam, ne tasa…

O yıllar cep telefonu yeni yeni kullanılıyor tabi.
Hani o koca koca antenli Ericson, Nokia, Sonny cep telefonları. Bazıları sadece SMS alıyor ama atamıyordu. Şimdi düşününce garip geliyor değil mi ?
Sonra ilk telefon faturalarımız.
Faturalarda bazen bir sonraki aya bazı tutarlar ekleniyordu.
Mektupta yazmışsın tutarı ve eklemişsin, “Şimdi bittik !!! Annem beni öldürecek.” demişsin.
Annen “Ben bu faturayı ödemem” demiş, keza benim ki de aynı. Ne yapacağız biz diye kara kara düşünüyorduk tabi devamında.  Yine birlikte muhteşem bir planla, harçlığa harçlık katarak sorunu çözmüştük.
Sen okuldan istenen kitap parasını iki katı söylerken, ben de benzeri kurgularla aynı gün anneden, babadan, ağbiden ayrı ayrı harçlık alabilmiştim. Hep aynı kütüphanede çalışacağız sözleriyle. Oysa kütüphaneye hiçbir uğramamız  ders çalışmak için değildi sanırım . Biz genelde sınav haftası çalışan öğrencilerdik. Ayrıca, “bunun bütünlemesi yok mu canım” felsefesini de severdik.  
Ama güzel notlar da alırdık, çoğu kez sıkıntıya gerek kalmadan.
Şimdi nasıl da rahatça söyleyebiliyor insan, o dönem korkardık bu ufak oyunlarımızın açığa çıkmasından ama yıllar geçtikten sonra annenin karşısına geçip, bunu gülümseyerek konuşabiliyorsun.
Aslında yaptığın/ yaptığım dolandırıcılığa giriyormuş dostum .( Bunu yazarken gülümseyen yüzün geldi aklıma )
Mektupları okudukça fark ettim.Yıllar geçtikçe özlemlerimiz artıyor güzelliklere dair.


Neyi özlüyorum biliyor musun dostum ?

Hani o mesaj atamayan telefonların sessizliğini özlüyorum.
Hayatımızın teknolojiye esir olmadığı günleri özlüyorum.
Ünvanlarla dalga geçtiğimiz  ve bir insana gülüşünün içtenliğine göre değer verdiğimiz günleri özlüyorum.
O çok katlı beton binaların katları yükseldikçe, yürekler de bir tepeden bakar oldu sanki diğerlerine.
Sen ne düşünüyorsun diyen insanları özlüyorum.
Birbirinin başarısından keyif alan insanları özlüyorum.
Özgür düşünceden yanayım deyip, sürekli birilerine hakaret edenler yerine, farklı fikirde olduğu insanlara da saygı duyanları özlüyorum.

İnsan içindeki kibirden uzak durabilir mi ? demişsin.  (Hani izlediğimiz filmin sonrasında olan mektubunda )
İsterse demişim, ben,ben,ben demekten vazgeçerse demişim.
Denemek gerek miyor mu dostum?
Ben ile başlayan cümlelerden sıyrılmayı deneyenleri özlüyorum.

Bir de seni özlüyorum.

Yasemin Semerci
31.07.2016 / Bad Soden

19 Haziran 2016 Pazar

'en' li ve 'çok' lu cümleler

Evet "Angel " ın kokusuydu, en mutlu günlerden birini anımsatan.
Bir çiçeğin,  bir yazının hatırlatması gibi.
Bu değişmedi mi halen diye düşündüm.
'' Yani hayatında en mutlu olduğun an sabit mi ? yerine daha mutlu olduğun bir an gelmedi mi halen Yasemin? '' dedim. : )
Doğrusu değişmişti.
Hayatımın en mutlu günü hep değişmeliydi. Daha mutlu olduğum günler almalıydı yerini. Ve almıştı.
Ne o geçmiş günden ne de yenisinden bahsedeceğim şimdi. Yenilerini yaşadıkça not edeceğim. Güzel şeyler akılda ve yazıda kalmalı.
Şimdi,  " en" li cümlelerden bahsedeceğim bu vesileyle.

"En çok beni severmiş o " diyor şarkı.
Bu sıra dilimden düşmüyor.
Ne çok duyarsın bu sözleri.
Sen benim en sevdiğim arkadaşımsın.
Sen benim bu şehirde en güvendiğim insansın.
Sen olmasan...
Bu dünyada en ve tek...
Canımsın, teksin, bitaneciksin, aslansın,  kaplansın...

Bazılarını duyduğumda yüzümü güldürür, hem de içten ve gönülden bir gülümseme.
Öyledir çünkü. 
Bir an olsun tereddüt etmem.
Bilirim ki karşımdaki bunu söylüyor ve yaşatıyor.
Benim için de o bir güzel cümlededir. Dediği lafta kalmaz, yaşatır.
Sevdiğim dostum der mesela, öyle değer verir sana ve hissettirir. Yanında ister.
Bilirsin Ondaki yerini ve önemini.  Karşılıklı bir dostluğu paylaştığınızı.
Sen bir şey sorduysan, atlamaz o soruyu. İlla vakit ayırır, yazar, eder, bulur, ilgilenir.
Kafası doludur, işi gücü çoktur ama sen eğer o " en" li cümledeysen ne yapar eder sözde bırakmaz, cümlesini yaşatır.

" en " olmasa da geçerli bu. Seviyor ve değer veriyorsa olur bunlar.
Bir şey istersin Ondan ve gerisini düşünmezsin.  
Çünkü O eğer "tamam" dediyse konu Ondadır ve hatırlatmana gerek yoktur.

Sözüne değer verir,  saygı duyar.
Saygısız sevgi olmuyor bilmiyorsun.

Arada sessiz kaldığı zamanlar olur, anlarsın ki bir derdi var ya da gerçekten kafası fazla dolu. Vakti olunca seslenir. Çünkü sen O' sundur.
Sözde değildir o cümleleri.
Yaşatır,  hissettirir.

Bir başka tarafta ise yine sevgi dolu cümleler kuranlar vardır. 
Ama öyle boşta kalır ki o cümleler, anlamsızlaşır.
Kelimelerde kalır sevgisi, çok da öncelikli değilsindir ve bunu anlaman için müneccim olman gerekmez. 

Çünkü sadece sözde olan hiçbir şeyin değeri yoktur.
Yaşatmak gerek.
Hissettirmek gerek. 
Bu gerçekse karşı tarafa kesin ulaşır. 
İlla en kötü gününde yanında olman, en mutlu olduğu anı paylaşman gerekmez. Günlerin toplamındaki hissiyat ulaşır insana. O mucizevi andaki içten sarılışınla geçer.
Gerçekse bir yolunu bulur. 

Mesele " en " ya da " çok " olması da değil.
Değer vermek , saymayı getiriyor peşinde.
Bir şey anlattığında dinlemeyi, gülümsemeyi ve vakit ayırmayı.

Kelimeler işte...
Orhan Veli " kelimeler kifayetsiz " diyor ya hani, işte burda da benzeri bir durum var.
Kelimeler kifayetsiz ! Tek başına para etmiyor.























Yasemin Semerci
19.06.2016 / Frankfurt
Cümlelerini yaşatan dostlarıma

16 Haziran 2016 Perşembe

Üfle gitsin...

Hiçbir şey tesadüf değil biliyorum.
Bazı şeyler bazı şeyleri hatırlamana ve ilerlemene vesile oluyor. ( Eğer görebilirsek )
Benim gibi doğayı seven bir arkadaşım arada bana çektiği fotoğrafları atardı, ben de Ona. Kim daha iyi bakmış dünyaya diye tatlı bir yarışımız var sanırım halen kendimizce. 
Bir gün bana attığı bir fotoğraf bu blogta da resmi yer alan  çiçekti. ( üfleyince uçuşan çiçek )
Aklıma gelmesine vesile oldu işte, tesadüf değil hiçbir şey.
Bu çiçeği, çocukluğum köyde geçtiği için öyle çok görmüştüm ki,  çok elime almıştım ve üfleyip tümünün havaya süzülüşünü izlemiştim. 


Ama adını bile bilmiyordum. Arkadaşım da bilmiyordu.


Araştırıp öğrendim.  Öyle bir dünyadayız ki, internete sor, her şeyin cevabı var.
Yazdım tabi " üfleyince uçuşan çiçeğin adı nedir?" diye. : ) Ben sarı çiçekle birlikte olan bir bitki olduğunu dahi fark etmemiştim.


Türkçe adı : Karahindiba

Almancasını da, yazımdan bahsedince arkadaşım söyledi. Löwenzahn.
( Ek bilgi : Hatta Alman kanalı ZDF de bu isimle ünlü bir program varmış.)

Neyse, ismini öğrendikten sonra tabi arkadaşımla paylaştım.
O çok da umursamadı doğrusu . Ben de böyle tebrikler , alkışlar ve ''nasıl düşünmedimler'' beklemedim ama biraz şaşırma ifadesi falan fena da olmazdı.

Nereye geleceğim ?
Üfleyince uçan şeyleri düşün mesela.
Benim bu çiçekle geldi aklıma.
Aslında hayattaki çoğu şey üfleyince uçuyor ya da sen üflemesen de rüzgar çıkıyor , esiyor ve hoooop hepsi başka bir yerde.

Çocukluğun geçti, rüzgar estiği için.
Okul hayatı bitti, güneş açtı.
Aşık oldun,  hiç bitmez dediğin aşk bitti , şekil değiştirdi. Bazen sen bazen de rüzgarın sayesinde. Sonra belki yeniden aşık oldun.
Dünyanın merkezindeki değerli şeyler hep değişti.
Bazı mutluluklar daha büyükleri gelince uçtu.
Bazı acılar da bir mutluluğu başlatıp gitti.

Düştün,  yaranı üfledin geçti.
İş hayatına girdin. Pamuklara sarıp sarmaladın işini. Yükseldin, mevkiler aldın. O da geçti.
Arkadaşların oldu.
Kimisi uzun zaman,  kimisi kısa zaman kaldı hayatında.
Kimi mecburiyetten,  kimi de savaşarak.(mecburiyetten arkadaşlık oluyor evet, kusura bakma da hepimiz yaptık bunu)
Hayatı paylaştınız.
Kimisi gerçek olmadığı, kimisi gerçek olduğu için gitti. 
Gitmelilerdi. 
Bazı arkadaşlıkların vadesi vardır. Gitmeleri gerekir ki yenileri gelsin. 
Sen de, O da aslında daha ilkgün bir vade olduğunu bilirsin ama yokmuş gibi davranırsınız.
Yani hepsi ya senin üflemenle ya da rüzgarın etkisiyle birlikte bir yerlere gitti.

Bunun yanında hangi rüzgar eserse essin , sen de başkaları da ne kadar üflerse üflesin uçuşmayan şeyler var.

Bunların arasında ailen var.
Sonra kardeş gibi olan dostların.
Yaşattıkların.
Kazandıkların. ( parayla ilgisi olmayanlar )
Büyümesini izlediğin ve elini tuttuğun çocuklar var.
Paylaştıkların var.
Öğrendiklerin var.
Gezdiğin yerler var.
Deniz ve martı sesi de uçuşmuyor.
" Angel " ın kokusu mesela . Parfümün kokusunu ne zaman duysam mutlu günlerimden birine gidiyorum. ( bu da uzun bir deney konusu )

Şükredecek şeyler listeme ekledim.
Uçuşmayan şeyler için şükret !
Uçuşup rüzgarla dağılanlar için de şükret!


Onlar kalsaydı sen de hep aynı yerde kalırdın. 
Kalmadın. İyi ki de kalmadın.

Yasemin Semerci
Almanya / Frankfurt
15.06.2016

2 Haziran 2016 Perşembe

Sevdiğimiz Şeyleri Biliyor muyuz?

Biri bize sevdiğimiz şeyleri sorsa, ne kendimizin ne de sevdiklerimizin sevdiği, mutlu olduğu şeyleri bir çırpıda söyleyemiyoruz. Muhtemelen herkes için geçerli değildir. Ben biliyorum diyenler vardır, lafım Onlara değil.  Bunu erken keşfettiyseniz, hayatınızın daha da güzelleştiğine eminim. Mutlu olduğu şeyleri düşünmeyen, bunun için vakit ayırmayan çok fazla kişi olduğunu yakın zamanda fark ettim.

Bu konuya kafa yormaya başlayıp, deneylerimden birini yapmaya karar verdim. Hayatı kolaylaştırmak, mutlu olmak için deneylerin çok faydasını görebilirsiniz.
( Ben eğlenceli olması adına deney desem de aslında bir nevi araştırma, anket de diyebiliriz.
Kim ne diyebilir ki, siz nasıl eğleniyorsanız o adı koyun. )

Siz de benzeri deneyleri yapabilirsiniz. Aklınıza gelen bir konuda diğerlerinin ne düşündüğünü görmek veya başka bir açıdan bakabilmek için çok faydalı olacaktır.
Ufkumuz, yeni bir şeyler öğrenip, dünyaya daha güzel baktıkça genişliyor.
Arkadaşlarınıza soracağınız kısa sorulara alacağınız cevaplar sizi gülümsetebilir.
Burda önemli olan size yardımcı olacak kişilerin, sorularınızı ciddiye almaları ve dürüstçe yanıtlamalarıdır.

Benim için gönüllüler hazırdır.
Arkadaşlar, ailedeki büyükler ve akrabalar, çocuklar : Özel seçilmiş ve daha önceden kobay olmayı onaylamış, keyifli ve baş ağrıtmayan arkadaşlar.
Baş ağrıtmaktan kastım sorulan sorulara, yapması istenilen şeylere, hayat koşturmacası ve yoğunluk içinde olsa da gereksiz bulmadan, gülümseyerek deneye katılan insanlar. 
Yani tam da istediğini, hatta fazlasını alabildiğin ve hayata güzel bakan insanlar.
( güzel bakmak çok önemli )
Çocuklar, en güzel gruptur. Keza kolay yol aklımıza gelmezken,  en keyifli ve en kolay yolu bulmamızda yardımcı olurlar.

Sevdiğimiz şeyleri gerçekten biliyor muyuz konusuna nerden geldiğimize dönersek, bu konuda diğer görüşleri merak etme nedenim, yazmaya başladığım bir yazı sayesinde oluştu.  Yazının konusu sevdiklerimdi. Sadece sevdiklerim ve sevdiğim şeyler.
Yazarken aslında buna çok kafa yormadığımı ve sadece yaşadığımı farkettim. Oysa sevdiğim şeyler önemliydi, sevdiklerim de öyle.
Yazdıkça ertelediklerimi fark ettim, yazdıkça liste uzamaya başladı, yazdıkça gülümsedim.
Ve sonra bu deneye başladım. Hem belki birilerinin de, mutlu olduğu şeyleri hatırlamasına vesile olabilirdim.

Ve gülümsemesine güvendiğim bazı kişilere o soruyu sordum.
'' Bana ilk aklına gelen sevdiğin 3 şeyi ve sevmediğin 3 şeyi söyler misin ? ''
Cümleleri sizinle olduğu gibi paylaşıyorum. *Yanında yıldız olanlar çoğu kişinin yazdığıdır.

Sevmediği şeyler listesi

  • Bana ait bir mektubu evde bir başkasının açması
  • Asansörde kalmak 
  • Yaptıklarımın gözlenmesi
  • Eşyalarımın karıştırılması
  • Bilgisayarda oyun oynarken rahatsız edilmek
  • Aşırı hırslı insanlar
  • “Çok dobrayım, dürüstüm „ diyerek insanları kırarak konuşan kişiler
  • Birinin yalan söylediğini bilip, bildiğin halde yüzüne vuramamak*
  • İki yüzlü insanlar
  • Yüzsüzlük *
  • Kinci insanlar
  • Toz almak
  • İşe gitmek
  • Sevmediğim insanlarla vakit geçirmek zorunda olmak
  • Verilen işte zamanın kısa tutulması
  • Yazı yazarken birinin kolumu itmesi
  • Müzik dinlerken en güzel yerinde telefonun çalması
  • Yazılan mesajı okuduysan, görüldü işareti olduğu için, niye yazmadın diye sorulması
  • Arkamdan konuşulması
  • Tabağımdan yemek alınması
  • Partilerin kısa sürmesi
  • Güzel havada ders çalışmak, ezber yapmak
  • Yapılan iyiliğin sürekli dile getirilmesi*
  • Namazımın kazaya kalması
  • Sabah erken uyanmak*
  • Patrona yalakalık yapıp, arkasından konuşan insanlar
  • Oyuncağımın benden habersiz arkadaşıma verilmesi
  • Bir şeyi başardığında,tebrik etmek yerine ben daha iyisini yapardım diyen insanlar
  • Değer verdiğin kişinin seni düşünmeden kırması
  • Fikri sürekli değişen, kendi fikri olmayan insanlar
  • Çabuk sinirlenmemi sevmiyorum
  • Kendimi iyi ifade edemediğim için karşımdakinin laf ebeliği ile haklı görülmesi

      Sevdiği şeyler listesi
  • İşimi seviyorum, kedileri ve kitapları
  • Beni iyi tanıyan arkadaşlarımın ben konuşurken cümlemi tamamlaması
  • Arkadaşlarımın hazırladığı sürpriz doğumgünü kutlamaları
  • Bisikletle doğa gezileri yapmak
  • Uzun tatiller yapmak
  • Zeki insanlarla sohbet etmek
  • Faydalı olmayı ve işe yarayan şeyler yapmayı seviyorum
  • Çocuğumun uyanınca “ anne ”deyip gülümsemesi
  • Uzun bir ayrılık sonrası anne ve babamı görmek
  • Uzun zaman görüşmediğim bir arkadaşımla karşılaşınca aynı sıcaklığı görmek
  • Tatilleri seviyorum
  • Ailemle vakit geçirmek*
  • Araba kullanmak
  • Papatyaları Seviyorum*
  • Ailemle yaptığım pazar kahvaltılarını seviyorum*
  • Çocuğumla vakit geçirmek , onu tanımak *
  • İstanbul‘ da olmak
  • Müzelere gitmek
  • Camileri gezmek
  • Yeni şehirleri keşfetmek
  • Biyografi belgeselleri izlemek
  • Sabahları yürüyüş yapmak ve mis gibi papatya kokusunu içime çekmek
  • Arkadaşlarımın kardeş gibi olanlarıyla vakit geçirmek
  • Çalışmak ve gezmek
  • Namazları vaktinde kılmak
  • Sürpriz yapılıp,çok sevdiğim bir şeyin alınması
  • Açık havada kitap okumak
  • Mektup almak
  • Sevgilimin sabahları günaydın diye mail atması
  • Kitapçılarda gezmek
  • Doğada olmak ve şükretmek
Bu deneyin sonucunu sizinle Temmuz sayımızda paylaşacağım.
Şimdilik bir kağıda sevdiğimiz ve sevmediğimiz şeyleri yazalım en azından.
Hem kendiniz yapın hem de sevdiklerinize yaptırın bunu. Keyifli olacağına eminim.


Bu arada martılar da benim en sevdiklerim arasında.


Yasemin Semerci
Vitrin Hayatı Paylaş Dergisi / Almanya
Yaseminli Köşe / Haziran 2016

1 Haziran 2016 Çarşamba

Bazı günler ve bazı insanlar







Bazı günler daha güzeldir. 
Bazı şehirler daha güzeldir. 
Bazı insanlar da güzel deyince akla gelir.

Yasemin Semerci

30 Mayıs 2016 Pazartesi

Yeşilin huzurunda huzurla...




Renklerden yeşilin arasındayım bugün. Hem de yağmur sonrası.
Huzur rengi denir yeşil için, hissettirdiği de gerçekten bu.
Farkında olmadan gülümsemelerin artıyor, yeşillerin içindeyken.
( Bazı şeyleri fark edemiyor bazen insan ya da fark etmesi, kıymet bilmesi zaman alıyor )



   Yasemin Semerci

29 Mayıs 2016 Pazar

Dünya Kadar

Dünya kadar her şey...

Kimine az, kimine çok. 


Baktığın kadar, gördüğün kadar, düşündüğün kadar, sevdiğin kadar, sevdiklerin kadar, dünya kadar.




Yasemin Semerci

29 Mayıs 2016

Kahveli mavi günler



Papatyalar

Ne çok kişi seviyormuş papatyaları şaşırdım. 
En sevdikleri şeyi sorduğumuzda, çoğu maddenin içinde papatyalar vardı. 
Değişik şekillerde papatyalarla bağlantısı vardı mutluluklarının. 
  • Doğada bisiklet gezilerinde papatyaların mis gibi kokusunu duymak
  • Kahve,papatya,kitaplar en sevdiklerim
  • Sevdiğimin bir demet papatyayla gelmesi mutlu ederdi beni
  • Papatyaların arasında uyumak gibi...

Doğayı seven insandan zarar gelmez , benim inandıklarım arasında. 

Doğaya ne güzel yaratılmış diyerek bakabilmek, mutlu olabilmek, diğer insanların ne yaptığı, ne dediğinden çok daha kolay ve huzurlu :)

Yasemin Semerci
Frankfurt / 29 Mayıs 2016