“ Bundan yaklaşık 17 yıl önceydi hatırlıyor musun ? ”
Zaman çok çabuk geçiyor hocam ama sen
hatırlarsın.
Beni biliyorsun, hatırlamakta oldum olası
güçlük çekerim, ki bu yüzdendir kağıda kaleme sarılmam.
Neyse ki okul yılları durum analizi
yaptığımız, planlarımızı anlattığımız mektuplarımızdan, yazılardan oluşan çok
fazla defterimiz var. Unutmamamızı sağlıyor bu.
“Söz uçar , yazı kalır” diye boşuna
dememişler değil mi canım ?
Az önce senin yazdığın bir mektuba denk geldim ve
fark ettim ki çok zaman olmuş sana yazmayalı.
Mektupta detaylarını okudukça , o
günü anımsadım ve okul zamanı yaşadıklarımızı da.
Sabah okula üç otobüs değiştirerek
varabiliyordum.Düzeltiyorum afedersin, o zamanlar Sarıyer’
e otobüs olmadığı için sadece minibüsle gidebiliyorduk.
Sabah ders başlamadan yarım saat erken
gelelim diye sabah beş bazen beş buçuk gibi yola çıkardık, iki çift sohbet edelim diye. Dünün analizini yapalım, yeni günü de
güzelleştirelim diye.
Bu sırada sen vapurda, ben de otobüste
yolculukta başımıza gelenleri, çevremizdeki insanları (yüzlerine bakıp
analizlerimizi) kendimize göre yorumlar ve yazardık.
Çoğu gülümsemek için
yazılan, sevgi içeren şeylerdi.
Sen de Kadıköy’e gelir, oradan vapurla
Eminönü’ ne ve ardından otobüsle okula gelirdin.
Dönüş yolunda ise yine birlikteydik.
Biliyorsun
o zamanlar Taksim- Sarıyer minibüsleri çalışıyordu. Kütüphanenin az
ilerisindeydi Taksim minibüs durağı. Dönüşte birlikte Beşiktaş’a kadar giderdik.
Stadın orada trafik yoğunsa ve minibüsün dolmasını da beklediysek
yirmi dakikayı bile bulabiliyordu bu yolculuk.
En eğlencelisi de o yolda
yaptığımız sohbetlerdi değil mi ?
Nasıl gülerdik, nasıl mutluyduk, nasıl
keyifliydi her şey.
Beşiktaş’ ta birlikte inerdik minibüsten.
İskeleye gider, senin vapurunun
gelmesini beklerdik, Sonra da 25/A Rumeli Kavağı otobüsüyle Sarıyer’e dönerdim
ben.
Yolda yine yazılar, resimler…
Resimler çöp adamlı ve günün özetini içeren
içerikle yapılıyordu ve ikimizin dışında birinin ne yazılanları anlaması ne de
resimleri yorumlaması mümkündü.
Tabi birbirimize taktığımız ünvan ve
isimleri saymıyorum bile.Biz o zamanlar ünvanları gülümsemek için kullanırdık
dostum biliyorsun.
Dünyaya daha güzel baktığımız zamanlardı.
Ne gam, ne tasa…
O yıllar cep telefonu yeni yeni kullanılıyor
tabi.
Hani o koca koca antenli Ericson, Nokia,
Sonny cep telefonları. Bazıları sadece SMS alıyor ama atamıyordu. Şimdi
düşününce garip geliyor değil mi ?
Sonra ilk telefon faturalarımız.
Faturalarda bazen bir sonraki aya bazı
tutarlar ekleniyordu.
Mektupta yazmışsın tutarı ve eklemişsin,
“Şimdi bittik !!! Annem beni öldürecek.” demişsin.
Annen “Ben bu faturayı ödemem” demiş, keza
benim ki de aynı. Ne yapacağız biz diye kara kara düşünüyorduk tabi devamında. Yine
birlikte muhteşem bir planla, harçlığa harçlık katarak sorunu çözmüştük.
Sen okuldan istenen kitap parasını iki katı
söylerken, ben de benzeri kurgularla aynı gün anneden, babadan, ağbiden ayrı
ayrı harçlık alabilmiştim. Hep aynı kütüphanede çalışacağız sözleriyle. Oysa
kütüphaneye hiçbir uğramamız ders çalışmak için değildi sanırım .
Biz genelde sınav haftası çalışan öğrencilerdik. Ayrıca, “bunun bütünlemesi yok
mu canım” felsefesini de severdik.
Ama güzel notlar da alırdık, çoğu
kez sıkıntıya gerek kalmadan.
Şimdi nasıl da rahatça söyleyebiliyor
insan, o dönem korkardık bu ufak oyunlarımızın açığa çıkmasından ama yıllar
geçtikten sonra annenin karşısına geçip, bunu gülümseyerek konuşabiliyorsun.
Aslında yaptığın/ yaptığım dolandırıcılığa
giriyormuş dostum .( Bunu yazarken gülümseyen yüzün geldi aklıma )
Mektupları okudukça fark ettim.Yıllar
geçtikçe özlemlerimiz artıyor güzelliklere dair.
Neyi özlüyorum biliyor musun dostum ?
Hani o mesaj atamayan telefonların
sessizliğini özlüyorum.
Hayatımızın teknolojiye esir olmadığı
günleri özlüyorum.
Ünvanlarla dalga geçtiğimiz ve
bir insana gülüşünün içtenliğine göre değer verdiğimiz günleri özlüyorum.
O çok katlı beton binaların katları
yükseldikçe, yürekler de bir tepeden bakar oldu sanki diğerlerine.
Sen ne düşünüyorsun diyen insanları
özlüyorum.
Birbirinin başarısından keyif alan
insanları özlüyorum.
Özgür düşünceden yanayım deyip, sürekli
birilerine hakaret edenler yerine, farklı fikirde olduğu insanlara da saygı
duyanları özlüyorum.
İnsan içindeki kibirden uzak durabilir mi ?
demişsin. (Hani izlediğimiz filmin sonrasında olan mektubunda )
İsterse demişim, ben,ben,ben demekten
vazgeçerse demişim.
Denemek gerek miyor mu dostum?
Ben ile başlayan cümlelerden sıyrılmayı
deneyenleri özlüyorum.
Bir de seni özlüyorum.
Yasemin Semerci
31.07.2016 / Bad Soden