14 Şubat 2018 Çarşamba

Kaybolmak

Her yerde aradım seni. 
Her yerde.
Önce Eminönü'ne gittim. 
Birlikte gezdiğimiz Mısır Çarşısı'nın içinde dolanıp, tüm kapılarından da geçerek bakındım sana. Baharat kokularını içime çektim çünkü sen hep öyle yapardın.
Sen neyi,nasıl yaparsan onu yapmak için uğraşıyorum gittiğinden beri. 
Köşedeki ünlü Kurukahveci'de yine sokak boyunca sıra vardı. Hani kahveyi makineden çeken, yanında kağıda saran ve son sırada paketlemeyi tamamlayıp poşete koyan üç genç çocuk var ya, onları izledim.  Hatırladın mı kaç saniyede işlerini yapıyorlardı hesaplamıştık. Ben yine unuttum tabi kaç saniye olduğunu. Bilirsin ben rakamları aklımda hiç tutamam.
Kahveciyi geçerken aklıma geldin yine. Evde kahve bitsin istemezdin hiç ve sütlü Türk kahvesine de hayır diyemezdin. Miden ağrırdı çünkü normal kahve içemezdin.  Ben de dikkat ederdim tabi ki buna. Sen hastalandığında ben senin acını hissederdim. Hafif öksürüğe yakalansan, iyileşmen için ne dualar ederdim bilirsin . Bildiğin için de bana belli etmezdin hiç hastalığını.
Silkelendim. 
Bulamadım seni çarşıda.

Merkezdeki Yeni Cami'ye girdim öğlen namazı vaktiydi. 
Birlikte oturduğumuz köşeye geçtim. Senin durduğun yerde durdum. 
Kafamı kaldırıp senin baktığın gibi hayranlıkla baktım duvarlardaki işlemelere. 
Seni ne kadar özlediğimi anladım yine, içim acıdı. 
Güzellikleri görürdün hep, şükrederdin. 
Sen gidince güzel olan her şey bana seni anlatmaya başladı. Seni anlamaya başladım.
Bir süre kararsız kaldım metroyla mı yoksa tramvayla mı gideceğime. 
Sen yanımda olsan çok yürümeyelim diye metro ile giderdik. 
Elinden tutardım senin ve kitap okurduk metroda. 
Hava güzelse Yeniköy' den vapurla Beykoz 'a geçerdik.  
Hemen iskeleye yakın çay bahçesine geçer, şekersiz çaylarımızı içerdik.
Şekeri bırakman için ne çok uğraştım seninle.
Başlangıçta çayın tadını alamıyorum deyip çok isyan etmiştin ama sonraları alıştın. 
Hatta bununla gurur duyarak anlatmaya başlamıştın. 
Gülümseyerek izliyordum seni o zamanlar.
Beykoz'da da seni aramak geldi içimden. 
Gidemedim. 
Yoruldum çünkü sensizlikten.

Canımın dünya ile ilgisi olmayan bir şeylere sıkıldığını fark ettiğin anlarda hemen sarılıp sarmalarcasına, hepsi geçecek ben buradayım biliyorsun dercesine gülümserdin. 
Ben de tüm bunlara aşıktım.
İçtenliğin sayesinde yolumu bulurdum.
Kayboldum sen gidince.

Aslında hepsi özlemden biliyorum.
Hayat bu kadar biliyorum .

Bilmediğim, kardeşin olmadan nasıl yaşanacağı.
Bilmiyorum...

Yasemin
Vitrin Hayatı Paylaş / Temmuz 2017 / Almanya



7 Şubat 2018 Çarşamba

Kerim ve Kudret


Kerimciğim her akşam evin kapısından girer girmez olduğu gibi bana seslendi. Ben de tam yünlü battaniyeye sarılmış sepetteki yerimde mayışık bir halde kendi etrafımda döneniyordum. Odaya girip beni görünce '' Kudret, birlikte bahçede biraz gezinmeye çıkalım mı, ne dersin? '' dedi, başımı severek. Hemen yerimden kalktım tabi, kapıya yöneldim.

Benimle gezerken konuşur ve vicdanıyla konuşur gibi kabul ederek uygun olan cevabı vermişim gibi seslendirirdi benim miyavlamalarımı. Fakat bugün biraz durgun gibiydi, pek konuşmadık o yüzden. Bazen kendisi ile ilgisi olmasa da insanların mantıksız davranışlarına kafa yorardı.

Biraz gezindikten sonra,
uykum geldiği için evin kapısının alt kısmında bana ayrılan küçük bölmeden içeri girdim. O da peşimden kapıyı açıp girdi içeri.
Oturdu televizyonun karşısına ve bir belgesel kanalı açtı. Hani insanlar havalı olması adına '' sadece belgesel izliyorum '' der ya, Kerim gerçekten de ya belgesel ya da haber kanallarını izliyordu evde. Ben şahidim. Bir şey öğrenmediği programlara dayanamıyordu.
Genelde mantığa dayalı ve kin, öfke içermeyen kararları vardı ve mantığı olmayan hiçbir şeyi kabul edemiyordu.

Yanına gittim ve usulca ayaklarına dolandım, mırıldanarak. Eğildi, kucağına aldı beni. Anlatmaya başladı.
" Bazı şeyleri yaşım kaç olursa olsun anlayamayacağım sanırım. Küçükken babaannemin söyledikleri hep aklımda biliyor musun? Elimde neyim varsa paylaşmamı öğütlerdi sürekli. Bir de yaptığım iyilikleri unutmamı.'' İyilik yap, denize at'' derdi. O yaşlarda da mantığının doğru olduğunu bilirdim. Şimdi etrafa bakınca şaşırıyorum. Bir listesi var bazı insanların. Üşenmeden ve utanmadan yaptığı iyilikleri sayabiliyorlar. Tek tek hem de . İnanır mısın? Siz kedilerde de böyleleri var mı ? Ben sana şu kemiği verdim, ton balıklı mamamı seninle paylaştım diye hemen sayıyorlar mı birbirlerine kızınca ? Ayıp değil mi sizde de bu durum? ''

Miyavlayarak '' Bizde durum farklı. Ya mama paylaşılmaz ya da paylaşılırsa bir daha o konu aramızda konuşulmaz '' demek istedim.
Kerimciğim her zamanki gibi kendi vicdan sesiyle cevabımı seslendirdi.
'' Biliyorum yaptığı her şeyi söyleyen insanların gözüyle bakmalıyız. Üzülmeliyiz onlar için. Yüreğinde sevgisi eksik diye bunları yaptığını fark edip, ilaç olmalıyız belki de. Zamanla insanlar değişir ve isterse de güzelleşir. '' dedi.
Ve ekledi başımı ellerinin arasına alıp;
'' Biliyorsun seni 10 yıl önce evimize aldığımızda kedileri seven biri bile değildim. Ama bir kediyi sevince insan tüm kedileri seviyor. İlaç oldun sen de. Şimdi sıra bizde belki de."

Kucağından atlayıp ıhlamur kokulu yünlü battaniyeli yatağıma geçtim. Kerimciğim böyle şeylere takılmazdı. Değiştirdi kanalı ve yine bana seslendi.
" Gel bak, sizi anlatan bir belgesel daha başladı. İzleyelim mi ?"
Hiç cevap vermeden yatağımda sırtımı O'na dönerek gözlerimi kapadım.
İnsan olmak zor gerçekten ama Allah o kadar akıl, mantık, yürek vermiş size. Kullanın kardeşim.


Yasemin
Vitrin hayatı paylaş dergisi / Ocak 2018 / Almanya

Hayat Koşturmacası

İstinye'ye gidiyoruz.
Bugün ayın 3'ü ve her ay olduğu gibi , çalıştığım günlere bağlı hak ettiğim maaşımı alma günüm. Maaş dediysem öyle büyüklerin aldığı büyük paralar gelmesin aklınıza ama yaşıma göre güzel bir kazancım var diyebilirim. Zira yaşım henüz 10 ve aldığım maaş da halama yardım edip kazandığım hediyelerden oluşuyor.
Halam, benim yaşımdakilerin para konuşmasını sevmediği için, maaşı para değil, seveceğim bir hediye olarak veriyor bana.
Aslına bakarsanız başta buna sıcak bakmadım. Sonuçta elime sıcak para geçecekti ve istediğimi alacaktım. Sonra halamın hem hep beni mutlu eden hem de alacağım maaştan fazla maliyetli hediyeleri aldığını görünce " halacım sen nasıl istersen " dedim. Böylece O'nun fikrine güvendiğimi hissettirdim. Ki bu bana fazladan bir hediye getirecektir emin olun. Halam güvene dayalı bir ilişkimiz olduğunu onayladığımda beni ödüllendirmeyi atlamamıştır.
Daha karlıydım.

Bu ay en fazla 5 gün çalıştım sanırım. Anlaşmamıza göre derslerimi zamanında yapmam, kitaplıkla ilgili ufak düzeltmelere yardımcı olmam, yazı yazmam ve kitap okumam da çalışma olarak sayılıyordu ve ben bunları günde bir saat yapsam belki de kurumsal bir şirkette üst düzey yönetici kadar maaşım olurdu. Maaşını bildiğimden değil ama sonuçta iyi para alıyorlardır diye bu örneği verdim size. Bu küçük yaşımda iş dünyası hakkında bilgi sahibi olmama şaşırmayın. Büyükler işle ilgili konuları benim yanımda konuşup kimi zaman fikrimi de alırlar. Bundan dolayı kurumsal şirketleri , organizasyon şemalarını , mesaileri, şirket içinde şirine, şirin baba ya da gargamel gibi değişik karakterde insanların bulunduğunu biliyorum.

Giderken sahilden giden minibüse bineceğiz.
Minibüsler eskisi gibi değil artık biliyorsunuz. Bana babam Sarıyer/Taksim hattının olduğu zamanları bile anlattı. Oturacak yerler yerine ayakta durulacak yer fazla artık minübüslerde. Trafik polisine göre ayakta yolcu alınması yasak madem, neden bu tarz minibüsler üretiliyor ? Anlayamadığım çok şeyden biri de bu.
Büyüklerime sorsam kesin bana mantığını anlatır ama çok soru soran, bıkkınlık veren çocuk olarak görülmek istemiyorum. Bu konuyu kendim internetten araştırırım. Halamdan öğrendim bunu da. Bilmediği bir şey olursa, " Ben bilmiyorum canım, internetten araştırayım nedeni neymiş?" der.
"Bilmiyorum" sözünü çok duymuyorum büyüklerden. Not edin lütfen bunu. " Arada bilmiyorum denilecek " diye.

Neyse ben bu minübüs konusunu araştıracağım. Sorularımı bu aralar daha çok kendi haklarımı sorgulamak , değiştirmek ve geliştirmek için kullanacağım.

Örneğin; oyun oynayıp, internette gezmeyi de çalışma sayabiliriz miyiz ?

Bu ay aldığım hediyeleri de ayrıca yazarım size, merak etmeyin diye. 
Biliyorum ki büyükler bazen bizden fazla meraklılar.

Yasemin
Vitrin Hayatı Paylaş Dergisi /Aralık 2017 / Almanya 

Hayat, hayal, gerçek


Yine "Sana unutursun demiştim " diyen sesini duydu rüyasında yarı uykulu.
Her saat başını asal sayılar geçerken kurulu alarmlarının birinde gözlerini açtı. Telefonuna baktı alışkanlıktan, arayan yoktu , gruplardan birkaç yazışma vardı sadece. O da karikatürler, hikayeler, özlü sözlerin defalarca olan paylaşımları. Gönül koymasınlar diye yazışma gruplarından çıkamasa da, Allahtan sessize al seçeneği var diyerek kendi kendine gülümsedi. Önemli bir şey yazılsa illa ki biri arar, sorar, haber verirdi.
Kalkıp kahvesini aldı, kendine gelmek için. Sabahları geç kendine gelenler bilirler , karşınızda cıvıl cıvıl bir " günaydın " bile sizi deli etmeye yeterli olur.
Rüyasında duyduğu yarı canlı ve yarı dalgacı sesi anımsayıp gözlerini kapatıp açtı tekrar.
Rüya mı kabus muydu ? İyi ve normal şeyler görürsen rüya, korkunç ve üzücü şeyler görürsen kabustu değil mi ?
O zaman bu bir rüyaydı.
Tekrarlayan rüyalar neydi peki ? Çözemediğimiz sorunların yansıması mıydı? Ancak çözerek mi kurtulurduk bu döngüden?

Sorularını bir kenara bırakıp, gözlüklerini taktı ve kafasının içinde iki zürafa ve bir filin ip atladığı sabahlarda hep yaptığı gibi geçmiş yıldan bir mail açtı.
Mailin başlığı ona aitti ve okuyunca karşısındaki gülümsemeli kuralına göre yazılmıştı.
Başlıkta yazan aynen şöyleydi :
" Hayat kaplumbağalar için zor. "
Devamında kaplumbağaların da başlarına binbir felaket geldiğini, hatta bazen yaramaz çocukların onları ters çevirdiklerini, evlerini sırtlarında taşıdıkları için kimbilir ne kadar yorulduklarını anlatıyordu ve soruyordu sabah sabah mailde, "Şimdi kendini o kaplumbağanın yerine koy. Sen usulca yolunda ilerlerken seni bir yaramaz çocuk gelip tersine çevirip gitse, sen de hiç hareket edemez hale gelmişsen ne hissedersin?
İşte ben o kaplumbağayım, sen de o yaramaz çocuk."

Duyduğu sesin, bu maili yarım sayfa bir cevapla bazen güldürüp, bazen kendini dünyanın merkezi hissettiren, bazen de kelimelerle bu kadar güzel oynanmaz ki dedirten çocuğa ait olduğunu hatırladı.




Yasemin

Vitrin Hayatı paylaş / Ekim 2017/Almanya

29 Haziran 2017 Perşembe

Ömrümüzden

Ömrümüze bir Ramazan ayı daha ekliyoruz bu yıl.
Tabi bu Ramazan ayını nasıl yaşadığımızla anlamlanıyor.
Çoğu insan , güzel olması için sadece yemek yemeden oruç tutarak değil, yüreğinde de yaşıyor bu ayı.
Sadece bu aya özel değil aslında artık hayatlarını bu güzelliğe göre yaşamak için çaba sarf ediyorlar. Bakıyorsunuz ki  bakıyorlar ama görmüyorlar etraftakilerin hatalarını ,eksikliklerini.
Çok iyi dinliyorlar ama çok konuşmuyorlar. Konuşurlarsa da varsa yoksa iyilik ,güzellik, sevgi, aşk.
Kalplerinde nefret, kin gibi duygular barınmıyor.
Anlık dünyaya yenildikleri kısa zamanlar olsa da hemen silkeleniyorlar.
Çevresindeki insanları sadece temiz bir sevgiyle seviyorlar. 
Çoğu zaman da Allah rızası için.
Haksızlığa uğradıklarında , çok konuşup, herkese detaylarıyla haklılıklarını anlatmak yerine, ilahi adalete inanarak, Allah’ın kudretine ve merhametine sığınıyorlar.
Mukadderatı biliyorlar ve belki de bu bir çok zorluğu aşmalarını sağlıyor.

Tefekkür ediyorlar.  
Denizlere, ağaçlara, kuşlara, dünyanın mikrosaniyelerle, milimetrelerle kurulan düzenine bakarak Allah’ ın muhteşem sanatına hayran oluyorlar.
Öyle çok fark ediyor ki etrafına tefekkür ederek bakarak hayret edebilen, şükredebilen bir yüreğe sahip insanlar.

Tevekkül ediyorlar.
Yürekleri öyle rahat ki, ellerinden geleni yaparak ardından kaderin mükemmel kurgusunda gerçekleşen her şeyin Allah’ ın takdiri olduğu gerçeğini kabul ediyorlar.
Bu insanların iç huzuru çok yüksek oluyor dolayısıyla.
Ramazan ayında bunu Allah’ ın bizlere sunduğu güzellikleri fark ederek sağlamak ayrı bir güzellik. İç huzuru olan insan çevresine de huzur kaynağı olmaz mı ?
Ramazan ayı ile birlikte, nice zamanlarda güzel bakmak, güzel görmek ve düşünebilmek umuduyla.
Ramazan  Bayramımız Mübarek Olsun.                            

Sevgiyle …

Yasemin

Vitrin Hayatı Paylaş / Haziran 2017 / Almanya

Yeni Dünya

Yıllar geçiyor.
Ve bazı şeyler zamana uyum sağlayarak değişiyor.
Özellikle teknoloji ne kadar hızlı ilerliyor değil mi? 
Her yeni günde aksiyon filmlerinde gördüğümüz, hayalini kurduğumuz ya da aklımıza dahi gelmeyen icatların hayata geçtiğinin veya çalışmalarına başlanıldığının haberlerini okuyoruz.
Üç taraflı dokunmatik ekranlı akıllı telefonlar, uçan arabalar, uzay yolculukları, hayatın her alanında çeşitli işleri yapabilen robotlar, özellikleri geliştirilmiş bilgisayarlar…
Geçmişi düşününce aklımızın sınırları zorlanmıyor değil. Hele ki benim gibi sözelci biriyseniz.
Cep telefonlarının olmadığı ya da ilk çıktığı yılları düşünün mesela.

Hele daha geriye gidip, ev telefonlarının ilk kullanıldığı zamanları düşündüğümüzde bütün bunlar rüya gibiydi.
Mesela bizim gibi ülkesinden uzakta yaşayan insanlar , sabah işlerini halledip akşam üzeri Üsküdar'da bir çay içse, gezse, vakit geçirse ve gün bitmeden yine yaşadığı ülkeye geri dönse. 
Arjantin, Endonezya, Hindistan, Madagaskar, Amerika,Avustralya, Yeni Zelanda' yı mı merak ettiniz 5 dakika içinde oradasınız.
Sadece mesaj alabilen ama atamayan, kamerası olmayan, tuşlara basarak komik zil sesleri oluşturulan telefonlar.
O dönemleri yaşamayanlar için anlaşılması ne kadar zor. 
Çünkü artık cep telefonuyla iletişim kurmayı bir yana bırakın, her biri birer bilgisayar, fotoğraf makinesi, video kaydetme cihazı, radyo, sinema, televizyon ve çok daha fazlası...
Belki bu yüzden yıllar sonra uçan arabaların olmadığı zamanları anımsarken zorluk çekecek bir nesil.
Bunca yeni icadı düşününce zamanda yolculuk yerine, bir yerden başka bir yere kısa sürede yapılan seyahatlerin hayali kulağa daha hoş geliyor. 
Düşünsenize 1 dakika ile 5 dakika arasında dünyanın istediğiniz yerinde olabilmek. Bizim zamanımızda uçakla seyahat ederek bunu bir nebze yapıyor olsak da, geçmişi ve at arabaları ile yapılan yolculukları düşününce daha hızlısı neden olmasın değil mi ? Hemen maliyetini ve sınırlamaları düşünmeyin canım. 

Şimdilik maliyet yok, zaman kaygısı yok, sınırlar yok dedik ama siz yine de yolculuklarınızı aynı gün içinde yapıp, gece yarısı olmadan geri dönmeye bakın. Ne olur, ne olmaz.

Yasemin
Vitrin Hayatı Paylaş/ Mayıs 2017 / Almanya

Zamanda Yolculuk 3

...
Devran sahneye çıktı, herkesi selamlayıp konuşmasına başladı...

Bu konuşmayı büyük bir kalabalığa yapacağım için mutlu oluyordum geçen aylarda ama şimdi kalabalıktan öte kendi nefsime sesleniyorum.

Bu okulu kazanmak için çok çalıştım.
İlk tercihimdi.
Ama ilk tercihimi kazanmaktan öte en iyi puanı almaktı hedefim. Aldım da.
Okula birincilikle girdim.
Okuldaki her yılımı da birincilikle bitirmek de diğer hedefimdi. Öyle de oldu.
Her sınavda en yüksek puanı aldım.
Ve sıradaki hedefim de uzmanlığımı en iyi dereceyle almak .
Daha doğrusu almak-tı.
Artık böyle düşünmüyorum. Bu süre zarfında bazı şeyleri atladım, atlayabilirim. Bu konuşmamda amacım,  kendime ve siz değerli arkadaşlarıma bir nebze olsun bunu hatırlatmak.
Kazanır gibi görünen kaybedenlerden olmayalım.
Başarılı olmak her şeydi benim için.
Her yerde, her şeyde kazanan olmak.
Büyüdükçe küçülmekti belki unutulmaması gereken ama ben unuttum.
Diplomalar, başarı belgeleri, ünvanlardı kıymetli olan hep dünyamda.
Hırsımın baştacı olduğu,ilk başarılarımı kazandığım yerde , kaybettiğim naifliğimi biraz olsun bulmak için buradayım bugün.
Rakamlar.
Onlar bu kadar değer verilmeyi hak etmiyorlar.
Diplomalar, sertifikalar...
Onlar gerçekten kağıttan fark etmiyor musunuz?
Arabalar, en iyi arabalar...
Evler, daha fazla odalı evler...
Ünvanlar .. kapınızda yazan ünvanlar, kartvizitlerinizde yazan ünvanlar...
Kalpler biriktirmek yerine, kartvizitler biriktirmek istemiyorum Arkadaşlar.
Siz de istemeyin.
Biriktiremediğim, kaybettiğim insanlardan özür diliyorum.

Sevdiğimin gözlerime bakarak açtığı kapıda, gözlerine bakarak karşılık vermek istiyorum.
İlla benim gibi bir doktor olmasını da istemiyorum artık.
Hep vakitsizlikten şikayet etmek istemiyorum.
Mesleğimde iyi olmayı halen istiyorum ama sadece bu. Rakamsal başarılar değil duygularıyla da anılan biri olmak istiyorum.
Duygularımı katmak istiyorum her ne yaparsam yapayım.
Dünyalık hırslarımdan sıyrılmak ve kendimi gördüğüm o küçük dağın tepesinden aşağı inmek istiyorum.
Eğer şimdi inersem, hayatımda biriktirdiklerim farklı olacak biliyorum.
Bir de dünyada her şeyin emanet olduğunu hatırlatmak istiyorum kendime.
Ve Necip Fazıl’ın dediğini diyorum;  ‘’ Evvelâ her şey mucize...’’
Mucizeleri fark etmek kalıyor bizlere.
Fark edin lütfen .

Konuşması bitince şaşkın bakışların yanı sıra, herkes çok içten alkışlıyordu Devran’ı.
Profesör Eser Zaman’ ın ise, görevini yerine getirmiş olmanın haklı gururuyla gözleri dolmuştu.

Yasemin
Vitrin Hayatı Paylaş / Ekim 2016 / Almanya