İnsan yaralarını kendisi kanattıkça, sarmayı da
öğreniyor.
Bazen bazı kaburga kırıklarında da olduğu gibi sarıp sarmalamadan sadece
iyileşmesini bekliyor.
Tabi ki zaman ilaç oluyor bu durumda.
Bazen kısa bir zaman bazen de yıllar sonra sessizce kapanıyor yaraların, ufak
bir parçası kalsa da.
İlginçtir ki kalbinden alacağın yaraları ne yaparsan yap hesaplayamıyorsun.
Mezun olduğun okullar, aldığın sertifikalar, psikolojin üzerine edindiğin
bilgiler ya da okuduğun kitaplar, dinlediğin nasihatler fayda etmiyor.
Göz göre göre ateşe atıyorsun kendini.
Kalbindeki ateşe sarıldıkça yanıyorsun,
yandıkça içindeki yeri büyüyor fark edemiyorsun. Fark ediyorsun da, içine işliyor
kaybetme korkusu susuyorsun. Hem kendini hem de O'nu kaybetmemek için.
Kalbinden yara almak icin elinden geleni yapıyorsun yine de.
Engel tanımıyor ,
korkularını yerle bir ediyor, bir an seni dünyanın en mutlu insanı bir an da bu
dünyaya ait olmadığını hissettiriyor bu belki de.
İçine işliyor söyledikleri, hayata bakışı.
Başını omzuna yasladığında, dünyada olup olabileceğin en huzurlu yerde
hissediyorsun kendini.
Bakıyorsun O'na, gülümsüyorsun.
Orda işte; seni, hayatını, cümlelerini,
dinlediğin müziği, alışkanlıklarını, dünyaya bakışını değiştirecek insan.
Nedense çok konuşmuyor kendisi, sadece seni konuşturuyor.
Bildiği şeyleri bir
de sen söyle istiyor. Ama senin de bildiğin ve bir de Ondan duymak
istediklerini söylemiyor.
Sana söylettikleri de anlam kazanıyor. Farkediyorsun ki sen hiç konuşmadan
anlaşılmayı beklemişsin, kolaya kaçarak, gururunu bahane ederek.
Oysa bu sadece etrafına ödevler vermek gibi bir şey; "anlaşılmayı
beklemek." Ve aynı zamanda hüsranın ikiz kardeşi.
Değiştiriyor seni.
Diyorsun ki, nasıl da bu kadar şeyin farkında ve ben nasıl farketmiyorum?
Nasıl da gülümserken gizledigim kimsenin farkedemediği hüznü görüyor?
Görüyorsun, söylemediklerini / söyleyemediklerini söyletiyor sana.
Her konuştuğunda kendini de çözüyorsun. Bir puzzle gibi parçalarını
tamamlıyorsun. Hiç bir şeyin tesadüf olmadığını biliyorsun, bu da bir tesadüf
değil.
Zırhını çıkarıyorsun üzerinden, anlaşılmayı beklemek yerine sen anlatıyorsun
artık çoğu kez. Korkmadan, çekinmeden...
Kalbindekilerin adı olmuyor. Kıymetli oluyorlar ordakiler.
Büyüdükçe, kırıkların kaynadıkça, yaralarını sardıkça daha sıkı sarılmayı
öğreniyorsun böylece.
Gülümsüyorsun her şeye ve herkese rağmen ve sesini açıyorsun kulağındaki
müziğin;
Şebnem Ferah söylüyor " Can Kırıkları "
Yasemin Semerci
Vitrin Hayatı Paylaş Dergisi
Almanya / Kasım 2015
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
-
Biri bize sevdiğimiz şeyleri sorsa, ne kendimizin ne de sevdiklerimizin sevdiği, mutlu olduğu şeyleri bir çırpıda söyleyemiyoruz. Muhtemele...
-
Hiçbir şey tesadüf değil biliyorum. Bazı şeyler bazı şeyleri hatırlamana ve ilerlemene vesile oluyor. ( Eğer görebilirsek ) Benim gibi do...
-
Yaşı kaç olursa olsun , insanın bir sığınak aradığı zamanlar vardır. Bu sığınak çoğu zaman doğduğunuz günü bilen, size isminizi veren, k...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder