Bazen insanlar kendi sevdikleri gibi sevilmeyi bekler, aynı boyutta, aynı sevme şekliyle ve aynı bakmasını ister çevresindekilerin de. Gerçek dünyada böyle bir şey olmadığını fark edemezler çoğu zaman.
İlk olarak kabul etmek gerekiyor; kimse sizi, sizin sevdiğiniz gibi sevmiyor, sevemiyor. Ya kendi dünyasıyla seviyor, ya sevmiyor ama farklılığına saygı duyuyor ya da hiç sevmiyor ama severmiş gibi yapıyor. Hele ki anne sevgisi gibi tamamen mantık sınırlarını zorlayan bir sevgi beklerseniz, hiç mutlu olamazsınız tabi.
Bu farklı hissedişler, kimseyi kötü biri yapmıyor , sadece doğduğumuz andan itibaren yaşadıklarımız, duygularımızı ifade edişimizi, hayata bakışımızı farklılaştırıyor.
Kendi dünyasından olmayan ( kendi yaşadığı gibi yaşamayan) sevgiyi zor kabulleniyor insan. Kabulleniyor ki başka dünyalardayız aslında.
Her birimizin küçük küçük
dünyaları var.
Ve yıllarca yaşadıklarımız, öğrendiklerimiz, bulunduğumuz şehir
, yaşadığımız aşk, edindiğimiz arkadaşlar, emaneten sahip olduğumuz eşyalar,
yaptığımız yolculuklar, okuduğumuz kitaplar, izlediğimiz filmler, inancımız,
okulumuz, öğretmenimiz, geçirdiğimiz hastalıklar, kazalar, aldığımız
hediyeler, ettiğimiz kavgalar, çocuklarımız, ailemiz, sevgilimiz, büyüttüğümüz
çiçekler, beslediğimiz köpekler ve balıklar, ayrılıklar, mektuplar, belgeler,
adımız, doğduğumuz gün, yediğimiz bir akşam yemeği, çocukken aldığımız
bir oyuncak, arkadaşımızın bir sarılışı, bir küfrü, sevdiğimiz biriyle birlikte
yaptığımız bir seyahat, yağan yağmur, bakkaldan alınan bir sakız,
sevdiğiniz birinin cenazesinde dua edip, oradan ayrılırken Allah'a (CC) olan
inancınızla sevginize rağmen O'nu orda yalnız bıraktığınız gibi garip bir
hissiyat, yazdıklarınız, yazamadıklarınız, o gün içtiğiniz bir çay, selam
verdiğiniz/vermediğiniz/veremediğiniz biri ve daha bir dolu şey düşünün anlık
veya uzun zaman süren yaptığınız şeyleri.
Bütün bunları yaşadığımız ve
yaşayamadığımız kurgusunun bize olan etkisi; dünyamızı, düşüncelerimizi, kafamızın içindeki kalıpları,
sevgimizi ve öfkemizi ifade ediş şeklimizi değiştiriyor.
Birkaçını düşünün mesela, kendi yaşadığınızla, etrafınızdakilerin yaşadıklarını. Nasıl farklı değil mi? Fark edelim.
Artık fark edelim ki, herkes kendi gibi sevsin, farklı olsun ama içten, yürekten olsun.
En çok ihtiyacımız olan şey bu belki de. Birbirimizin farkına, farklılığına saygı duymak.
Yasemin Semerci
Vitrin hayatı paylaş dergisi
Almanya/ Ekim 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder